10 Eylül 2016 Cumartesi
Güzel bir hayat yaşamak için 3 öneri
27 Ağustos 2016 Cumartesi
Kuyumcunun hikayesi
19 Temmuz 2016 Salı
F16’lar nasıl sonik patlamaya sebep oluyor? İnsanlar üzerindeki etkileri ne?
16 Temmuz 2016 Cumartesi
Mesnevi neden dinle ile başlar?
28 Haziran 2016 Salı
Mesnevi neden dinle ile başlar?
21 Haziran 2016 Salı
Bilinçaltını Temiz Tutmanın 6 Yolu
9 Haziran 2016 Perşembe
İnsan ömrü nasıl uzuyor, bilim yaşlılığı yeniyor mu?
28 Mayıs 2016 Cumartesi
En güzel Beşiktaşın çocukları sever / Bulut Küçükartal
Bugün hayatta olan milyonlarca insan potakalda witamin bile değilken , biz katranla 32 evlerin duvarına BJK yazmıştık.O öyle bir yazıydı ki , 2 askeri darbe , 1 Turgut Özal vs silemedi.Baktılar olmuyor lojmanları BJK yazan duvarla birlikte komple yıktılar.Siz bilmezsiniz !İtalya fatihi kaleci Sabriyi.…Ahmet II , Nico,Zekeriya,Sanlı kaptanı.Vedat,Yusuf,Kör Tuğrul’u.Ben neden hala unutmam ?O tarihte Milliyet gazetesi tüpçü ailesinin değildi.En güzel spor sayfasını Milliyet yapardı.Mahallemin çocuğu Nihat gazeteden Beşiktaşla ilgili haberleri özenle keser , arşivlerdi.Sonra bir araya gelip gizli bir hazine gibi tekrar tekrar incelerdik.…Futbol sadece futbol değildir.Doğrudur.Portekiz diktatörü nereden demişse demiş başımıza bela etmiş.Efendim bu adam 3 F ( Fado,Fiesta,Futbol) ile 40 yıl Diktatörlüğünü sürdürmüş.Bu da doğrudur da, eksiği var.Futbolu kitleleri uyuşturma aracı olarak kullanmak isteyenler sanırım bir tek Beşiktaşı ve dahi ÇaRşı’yı hesap edememişler.Benim solcu arkadaşlarımın çoğu” Ya bu yaşta ergenler gibi maça gitmek ne ” derlerdi.Sonra GEZİ yaşandı hepsinin yükseleni Çarşı oldu.En iyi öğretmen hayattır,öğrenmesini bilene……Başkan Fikret Orman taraftarsız,tribünleri bomboş,binlerce koruma ile yeni stadımızı açarken 15 dakikalık konuşmasında 38 defa Sayın C.başkanım dese de , belki şampiyonluk kupasını Saraya götürecek olsa da bizi tek satır ilgilendirmez.Darbeye teşebbüsten yargılanmış çocuklardır bizim için Beşiktaş.Sinopta nükleere,Hasankeyfteki baraja hayır diyen,çocuk pornosunu sobeleyen,tecavüzcü Hüseyin Üzmez’i maçın en kritik anında 30 bin ağızdan hak ettiği küfürle ananlardır.Hayvan barınaklarının daimi tedarikçisi,darülaceze’nin her bayram müdavimidir.Kızılay kan merkezine kan ihtiyacı için gittiğimizde çaresiz kaldığımız bir an’da ” Çarşıdan tanıdık kimseniz varsa ondan yardım isteyin” dediğinde görevli, gözlerimin yaşıdır Beşiktaş.Şimdi sevinin çocuklar, gururla giyin formalarınızı..…En çok kaybettiğimiz kardeşlerime ithaf ederim zaferleri…Ama bu kez, ilk defa ve izninizle 2015-16 sezonu şampiyonluğunu Bulut’uma armağan ediyorum.Biliyorum Bulut’a Besiktaşlılık çok yakışacak.
26 Mayıs 2016 Perşembe
Ney ile 30 dakika meditasyon
24 Mayıs 2016 Salı
Şemsi Tebrizi’den Sözler
21 Mayıs 2016 Cumartesi
Samsun Çarşamba Seminer ve Göğceli Cami
Çocukları astılar / Ruhi Uzunhasanoğlu
* Çocukları astılar.Gazeteler,radyolar hergün onlardan sözediyordu.Kaçtılar,devletin eli uzundur kaçamazlar,yakalandılar , yargının karşına çıkarıldılar.İsimlerini duyuyorduk sık sık.Şakiler deniyordu birde.Şaki.…Şaka değil memlekette örfi idare vardı.Sokaklarda askerler,cemseler,polisler sık sık arama,tarama yapardı.Korku vardı , kaygı vardı büyüklerde,memleketin her yerinde ama biz çocuktuk…Evimize yakın çamlık dediğimiz bir yeşil alan vardı.Sanırım yaşıtlarimiz Teksas Tommiks oynuyordu , biz o gün Deniz Gezmiş-cilik oynuyorduk.Dedim ya memlekette örfi idare vardı.Biz oyuna dalmışken ağaçların arasından bir polis çıktı.Ne yapıyorsun bakalım delikanlılar , diye seslendi.Hepimiz Deniz Gezmiş- cilik oynamanın sürece uygun düşmediginin farkındaydık.Önce kirp diye sustuk.Memur tekrar sordu.Muhtemel yüzü çok sert değildi.İçimizden biri ( Kimdi ? ) doğruyu söyledi.Polisin yüzünde bir gülümseme belirdi ve sordu ” Hanginiz Teksas hanginiz Tommiks”Hepimiz kendimizi tek tek tanıttık“Ben Mahir Çayan ”“Ben Hüseyin İnan ”“Ben Deniz Gezmiş ”Sıra bana geldi , babamdan adını çok duymuştum,hemşerimizmiş” Ben de Cihan Alptekin”…1990 yılıydı.Artvin Şavşata konsere davet ettiler.G.Yorumcu arkadaşlarla kalktık gittik.Şavşatta gerginlik oldu,yerel mütegallibe Yorum konserinden pek hoşlanmadı, konser iptal edildi.Döndük o geceyi fındıklıda geçirdik.Sabah bize refakat eden arkadaşlardan biri Cihan Alptekinin ailesini ziyaret etmek ister misiniz, dedi.Elbette dedik.Cihan Alptekin Ardeşenin Oce köyundendi.Findikliya 15-20 dakika uzakta.Bana göre Solculuk 3 değer üzerine kurulur.VEFA,VİCDAN,ADALET.…Cihanlarin köyüne , yani evine gittik.Annesi,kardeşleri,yengeleri kalabalık bir aile ortamı karşıladı bizi.Çaylar,yemekler ikram edildi.1970li yıllara ait albümlere baktık.Cihanın sayısız kurşun deliği olan resmine tekrar sarıldı annesi.Biz de gözyaşlarimizi gizlemedik.Sonra mezara gittik.Cihana türküler söyledik.Aile ile sarıldık,kucaklastık vedalaştık.Konumuz bu değil ancak bu ülke daha güzel olsun diye , adaletli olsun diye , aydınlık olsun diye canlarını verenlerin , özellikle annelerini unutmayın.Boyunlarına sarılın.Evladı yerine geçmez belki ancak anneye çok iyi gelir.Bilin.…Babam o dönemin bütün babaları gibi radyo ajanslarını kaçırmazdı.6 Mayıs 72 sabahı’ydı.07:30 ajansı açıldı…Habere metalik bir sesle başladı spiker.” Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan,Hüseyin İnan’ın cezaları bu sabaha karşı İNFAZ edildi.”Babam oturduğu kolktuğa gömüldü.Sigarasindan derin bir nefes çekti.*Berepe yoncez , diye lazca kendi kendine söylendi.Gözlerinden yaşlar geldi.Babam için için ağladı , ben çocuk aklımla , infaz dedi spiker , idam demedi , belki de asmadilar arka kapıdan kaçırdılar, diye düşünmeyi tercih ettim.O sabahı hiç ama hiç unutmadım.
17 Mayıs 2016 Salı
Niyazi Sayın hocamızla sohbet
10 Mayıs 2016 Salı
Çocukları astılar / Ruhi Uzunhasanoğlu
* Çocukları astılar.Gazeteler,radyolar hergün onlardan sözediyordu.Kaçtılar,devletin eli uzundur kaçamazlar,yakalandılar , yargının karşına çıkarıldılar.İsimlerini duyuyorduk sık sık.Şakiler deniyordu birde.Şaki.…Şaka değil memlekette örfi idare vardı.Sokaklarda askerler,cemseler,polisler sık sık arama,tarama yapardı.Korku vardı , kaygı vardı büyüklerde,memleketin her yerinde ama biz çocuktuk…Evimize yakın çamlık dediğimiz bir yeşil alan vardı.Sanırım yaşıtlarimiz Teksas Tommiks oynuyordu , biz o gün Deniz Gezmiş-cilik oynuyorduk.Dedim ya memlekette örfi idare vardı.Biz oyuna dalmışken ağaçların arasından bir polis çıktı.Ne yapıyorsun bakalım delikanlılar , diye seslendi.Hepimiz Deniz Gezmiş- cilik oynamanın sürece uygun düşmediginin farkındaydık.Önce kirp diye sustuk.Memur tekrar sordu.Muhtemel yüzü çok sert değildi.İçimizden biri ( Kimdi ? ) doğruyu söyledi.Polisin yüzünde bir gülümseme belirdi ve sordu ” Hanginiz Teksas hanginiz Tommiks”Hepimiz kendimizi tek tek tanıttık“Ben Mahir Çayan ”“Ben Hüseyin İnan ”“Ben Deniz Gezmiş ”Sıra bana geldi , babamdan adını çok duymuştum,hemşerimizmiş” Ben de Cihan Alptekin”…1990 yılıydı.Artvin Şavşata konsere davet ettiler.G.Yorumcu arkadaşlarla kalktık gittik.Şavşatta gerginlik oldu,yerel mütegallibe Yorum konserinden pek hoşlanmadı, konser iptal edildi.Döndük o geceyi fındıklıda geçirdik.Sabah bize refakat eden arkadaşlardan biri Cihan Alptekinin ailesini ziyaret etmek ister misiniz, dedi.Elbette dedik.Cihan Alptekin Ardeşenin Oce köyundendi.Findikliya 15-20 dakika uzakta.Bana göre Solculuk 3 değer üzerine kurulur.VEFA,VİCDAN,ADALET.…Cihanlarin köyüne , yani evine gittik.Annesi,kardeşleri,yengeleri kalabalık bir aile ortamı karşıladı bizi.Çaylar,yemekler ikram edildi.1970li yıllara ait albümlere baktık.Cihanın sayısız kurşun deliği olan resmine tekrar sarıldı annesi.Biz de gözyaşlarimizi gizlemedik.Sonra mezara gittik.Cihana türküler söyledik.Aile ile sarıldık,kucaklastık vedalaştık.Konumuz bu değil ancak bu ülke daha güzel olsun diye , adaletli olsun diye , aydınlık olsun diye canlarını verenlerin , özellikle annelerini unutmayın.Boyunlarına sarılın.Evladı yerine geçmez belki ancak anneye çok iyi gelir.Bilin.…Babam o dönemin bütün babaları gibi radyo ajanslarını kaçırmazdı.6 Mayıs 72 sabahı’ydı.07:30 ajansı açıldı…Habere metalik bir sesle başladı spiker.” Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan,Hüseyin İnan’ın cezaları bu sabaha karşı İNFAZ edildi.”Babam oturduğu kolktuğa gömüldü.Sigarasindan derin bir nefes çekti.*Berepe yoncez , diye lazca kendi kendine söylendi.Gözlerinden yaşlar geldi.Babam için için ağladı , ben çocuk aklımla , infaz dedi spiker , idam demedi , belki de asmadilar arka kapıdan kaçırdılar, diye düşünmeyi tercih ettim.O sabahı hiç ama hiç unutmadım.
3 Mayıs 2016 Salı
Neyzen Hakan Mengüç Kanalı
28 Nisan 2016 Perşembe
Ney Sesi ile Terapi
23 Nisan 2016 Cumartesi
Ney sesi, ney taksimi
21 Nisan 2016 Perşembe
Bandırma Kişisel Gelişim Semineri
16 Nisan 2016 Cumartesi
Hakan Mengüç’e en iyi konuşmacı ödülü
14 Nisan 2016 Perşembe
Evedöndük / Ruhi Uzunhasanoğlu
Bir gün önce devletin bütün önemli şahsiyetleri , 10 dakikalık konuşmasında 38 kez” Sayın Hüsamettin Cindoruk” diye tekrar eden Fikret Orman ve yazılana göre 3 bin vesaireden insanla birlikte” Vadafone Arena ” adıyla stadımızın açılışı yapıldı.Memleketin sayılamayacak kadar çok TV kanalı , hiç okunmayan ancak her kapıya,kahveye,berberhaneye vesaireye ücretsiz bırakılan gazeteleri,köşe yazar…kasaları,filanlar ,felanlar” Muhteşem” Açılışa tanıklık ettiler ancak bize yasaktı.Eywallah.Birgün sonra bu kez İNÖNÜ stadı taraftarlara açıldı.Dün Beşiktaş semtini yaşamaliydiniz ( Muhtemel şampiyon olacağız. İşi gücü bırakın o gün BEŞİKTAŞa gelin- Beşiktaşlı olmasanız da , futbol nedir ki , 3 F ,diktatör Salazar diyenler , siz de gelin)Dün onbinlerce insan vardı semtte.Ben Danimarkadan geleni görmüştüm ama” TOKYO- Çarşı ” ne ya ?Onu da gördüm.Birader gel sarılayım dedim , delikanlı Japon çıktı ( Kız arkadaşı varmış Beşiktaşlı)Dün semtte o kadar çok meşale yakıldıki İBB itfayesi alarma geçti.Uzay gemisinde Marsta hayat var mı diye ömürlerini törpüleyen astronotlar ” Aslolan hayattır , hayatta Beşiktaş ” diyerek geri dönme kararı aldılar.Dün semtte su gibi alkol tüketildi “Türkiye muhafazakarlaşıyor” diyenler yanılıyor !Dün semtte dükkanlar,seyyar satıcılar,Kartal yuvası çok iş yaptı.Uzun zaman sonra esnafın yüzü güldü.Köyiçinde, Kazanın önünde maç öncesi tüm ritüeller yasandıktan sonra Beşiktaştan dolmabahceye ağaçlı yoldan yüründü( Bu güzergahın dünyada eşi benzeri yok.Londrayı,Parisi,Amsterdamı,Berlini bilirim- Özür dilerim-böyle bir stada gidiş yolu yok.)Stada girecekken gereksiz , lüzumsuz,manasız barikat , nedeni belirsiz önlem ! Yine gaz,yine toma suyu.Birader biz antremanliyiz da çocuklar var,çocuklar.Yine bildiğiniz perişanlık.Arkadaşımın 5 yaşındaki çocuğu stada girerken polise ” İçerde gaz atmak yok ” demiş korkuyla.Alın kapak yapın.VeElbette,Stadın her taşına alinteri dökenlere binlerce teşekkür.
Ez cümle şu ,Ben pazar günü (resmi açılışın olduğu gün yani ) gitseydim Besiktaşa ve sonrasında stada , yukarıda yazdıklarımın zerresini yazamıyacaktım.Anladın.
5 Nisan 2016 Salı
Kıbrıs Kişisel Gelişim Semineri
13 Şubat 2016 Cumartesi
“Büyüyünce zengin olacağım” / Ruhi Uzunhasanoğlu
Sahi , neden Suudi’ler tek bir Suriyeli mülteciyi almaz veya diğer zengin Arap ülkeleri.Bunun akla uygun cevabını bilen var mı ?Ajitasyon yapmadan soruyorum.Neden ?Hac ve petrol paralarını Avrupa başkentlerinde yemeği çok seven Arap şeyhlerine soruyorum,neden yardımcı olmuyorsunuz din kardeşlerinize.…Bize insanlık,merhamet,sünnet,günah,sevap,komşu açken sen tok,hadis,bir lokma bir hırka,3 zeytin bir hurma vesaire diye ve nedense araya ille de bir paragraf Arapça katarak saatlerce konuşan derin hocalar siz biliyor musunuz neden ?…Komşu ülkeyi perişan edip 4 milyon göçmen 400 bin insanın vahşice ölümüne sebeb olanlar,Size de soralım.Neden ?…Uzmanlar konuşuyor dinliyoruz,okuyoruz.Gelen Suriyelilerin yüzde 15 cıvarı kamplarda kalıyormuş.Bu hesaba göre 2 milyon cıvarında Suriyeli sokaklarda,orada burada,parası olan az sayıdaki rahat,mutlu mesut belki.Diğerleri dilenci ya da üç otuz paraya ucuz iş gücü.Bundan on yıl sonra için,Bu eğitimsiz,okulsuz,evsiz,mutsuz,umutsuz insanların ve özellikle çocukların nasıl bir sosyal sorunlarla karşımıza çıkacağını konuşmak bile istemiyoruz.…Metroda iki yıldır sabah girip akşama kadar yerin altındadilencilik yaptığını sohbetimiz sırasında öğrendiğim çocuğa sordum“Büyüyünce ne olacaksın Ali ? ”Suriye Türkmeni olan Ali , kendinden emin cevap verdi.“Büyüyünce zengin olacağım”Üç nokta…
12 Şubat 2016 Cuma
Zahmet olmadan rahmet olmaz
6 Şubat 2016 Cumartesi
Mevlana Terapi, Tasavvuf Eğitimi
19 Ocak 2016 Salı
Mesnevi neden dinle diye başlar
Hüseyin öldü/Zafer Gönenç
AİHM’den, ÖHD’nin Cizre’de yaralı olduğu halde hastaneye götürülmeyen Hüseyin Paksoy için yaptığı başvuruya yanıt geldi. AİHM, ‘hükümetten yetkisi dahilindeki her türlü tedbiri almasını’ istedi. Başvuruyu yapan avukat Özdoğan, “Kararın içeriğinde olmasa da kararda, orada yaşam hakkı ihlallerinin olduğu ve AİHM’in de bu konuda ciddi endişe taşıdığı görülüyor,” dedi.
Gözümüzün önünde vahşi bir savaş yaşanıyor.
Türkiyenin yeni Anayasaya ihtiyacı var,denildiği günlerde asgari hukuk bile kalmamış.
Haber bültenleri 90lı yılların özel savaş günlerine rahmet okutuyor.
Çocuklar,yaşlılar,silahsız insanları ölüyor.Başbakan tek bir sivil kayıp yok diyor ve yüzünde yine o sinir bozucu gülümseme.
Kürt illerindeki vahşet sıradanlaşırken İstanbulun orta yerinde evler basılıyor ve özellikle kadınlar çatışma hikayesiyle öldürülüyor.
Ve enteresan biçimde “ne oluyor”diye soramadan başka bir acaiplik,acımasızlık,saçmalık önümüze konuyor.
Çok dram , acımasızlık ,vicdansızlık yaşanıyor.
Bun kadarı çok fazla.
Daha dün Çözüm süreci kesinlikle ve ne olursa olsun bitmeyecek diyen riyakar Tv yorumcularının sözleri kulaklarımızda.
Öte yandan Barış süreci taktik değil stratejik bir tercihti hani ?
E ne oldu şimdi ?
Öte yandan sanki kısa süre sonra tekrar masaya oturulacak olup biten unutulacak gibi bir hava var.
En kötüsü bu.
Bunca zalimlik üzerine yeniden eskiye dönülecek beklentisi çok acımasız.
Bir de Avrupa birliği var.
Avrupa değerleri.İnsan hakları.Hukuk vs.
Aday ülke Türkiyede kıyamet kopuyor bu beylerden tık yok.
Hayırdır.
Mülteci şantajı bu kadar mı ürküttü sizi.
Elimizden ne geliyorsa gelmiyorsa yettiğimiz kadar barış için çaba gösteriyoruz.
Ancak,
Dörtv gün önce yaralı bir çocuk anonsu vardı sosyal medyada.
Hüseyin bugün ölmüş.
Biz şimdi ne anlatırsak anlatalım.
Hüseyini bile kurtaramadık.
14 Ocak 2016 Perşembe
Cumhurbaşkanı ve Akademisyenler / Ahmet Altan
Eski bir gazeteci olan Fransız Başbakanı Clemenceau, Polonya’nın en ünlü piyanist ve kompozitörlerinden biriyken cumhurbaşkanı olan Paderewski ile karşılaştığında, alaycı bir şaşkınlıkla, “Paderewski mi” der, “şu ünlü piyanist Paderewski mi? Tanrım bu ne düşüş…”
Paderewski gibi, Vaclav Havel gibi bazıları “cumhurbaşkanlığına, başbakanlığa” düşerler.
Onlar gibi yeteneklere sahip olmayan bazıları da cumhurbaşkanlığına, başbakanlığa yükselirler.
Erdoğan, cumhurbaşkanlığına “yükselmiş” bir siyasetçidir.
Devlet hiyerarşisinin tepesinde yer alır ama entelektüel hiyerarşinin hiçbir basamağında kendine yer bulamaz.
Yeryüzündeki birçok siyasetçinin durumu da Erdoğan gibidir.
Gelişmiş ülkelerde, devlet hiyerarşisinin tepelerine yükselmiş siyasetçiler hadlerini bilirler ve entelektüel hiyerarşinin üstlerine kendi çalışmaları, yaratıcılıkları, kitapları, eserleriyle çıkanlara saygı gösterirler.
Onların gelişmişlikleri, hadlerini bilmelerinde, entelektüel hiyerarşiye gösterdikleri saygıda belirginleşir.
Erdoğan haddini bilmiyor.
Onun okuduğundan fazlasını yazmış insanlara saygı göstereceğine, o insanlardan “itaat” bekliyor.
Seçilmiş bir siyasetçi gibi değil, kendilerini “tanrının yeryüzündeki gölgesi” olarak gören eski krallar, padişahlar gibi davranmak istiyor… Ki o eski zaman krallarıyla padişahlarının bile “iyi” olanları bilim insanlarına, sanatçılara gösterdikleri saygıyla övülürler tarihte.
Bugün ise gelişmiş herhangi bir ülkenin kralının bir bilim insanına, sanatçıya saygısızlık etmesi söz konusu bile olamaz.
Norveç Kralı, İsveç Kralı, Belçika Kralı, İspanya Kralı, İngiltere Kraliçesi bir bilimciye, sanatçıya saygısızlık etmeyi, kalabalıkların önünde onu aşağılamayı aklından bile geçiremez.
Böyle bir densizliği ancak Ortadoğu’daki krallar, diktatörler yapabilirler.
Ne halt ettiğini bilmeyen AKP’nin izlediği politkalarla gittikçe daha çok Ortadoğu ülkelerine benziyoruz ama burası bir Ortadoğu Krallığı değil.
Merdivenlere dizdiği gülünç bornozlu adamların arasından gururla inen Erdoğan da buranın kralı değil.
Kendisini hayallerinde bir “halife” gibi görebilir, o onun fantezi dünyasını ilgilendirir ama gerçek hayatta o, bir süreliğine cumhurbaşkanlığına seçilmiş bir siyasetçiden başka bir şey değildir.
Görevi, bu ülkede yaşayan her vatandaşın cumhurbaşkanı olmasını, halkı bölmemesini, sadece bir partinin cumhurbaşkanı gibi davranmamasını, hukuka sahip çıkmasını gerektirir.
O kendi görevini bırakmış, hükümetin politikalarını eleştiren akademisyenlerle polemiğe giriyor, onların üniversitelerden kovulmalarını istiyor.
Üstelik de 89 üniversiteden 1128 akademisyenin tümüne “aydın müseveddeleri, karanlık ve cahil insanlar” diyor.
Bu nasıl bir kendini bilmezlik…
Nasıl bir cüret…
Nasıl bir haddini aşma…
Sen kimsin, hangi entelektüel birikimin, donanımın, bilginle 1128 akademisyenin “müsvedde” olduğuna “cahil” olduğuna hükmedebiliyorsun?
O akademisyenlerden hangi biriyle entelektüel bir tartışmaya girebilirsin?
Bir cumhurbaşkanı, binden fazla akademisyeni “cahil” ilan edecek cüreti nereden bulabiliyor?
Kendisinin o “cehaleti” ölçebilecek bir tartıya sahip olduğuna nasıl kanaat getiriyor?
Bu haddini fevkalade aşan konuşma, hangi bilimsel veriye, hangi entelektüel ölçüye dayanıyor?
Cumhurbaşkanı’nın bu şaşırtıcı cüretinin açıkça görülebilen bir tek nedeni var.
Korkutabileceğine inanması.
Haklılık haksızlık, entelektüel donanım, bilgi, birikim önemli değil anlaşılan cumhurbaşkanı için, onun için önemli olan kendi ülkesinin vatandaşlarını “korkutabilecek” bir güce sahip olduğunu düşünmesi.
Devletin içine yerleştirdikleri “adamları” sayesinde bu korkutuculuğu hayata geçireceğine inanıyor.
Zaten Cumhurbaşkanı’nın konuşmasından hemen sonra YÖK, o akademisyenler hakkında “gereğinin yapılacağını” açıkladı.
Bin küsur akademisyeni üniversitelerden kovacaklar herhalde.
Kim ders verecek onların yerine?
Herhalde Diyanet’in imamları.
“Dokuz yaşındaki çocuklara duyulan şehvetle” ilgili fetvaları tartışacaklar üniversite kürsülerinde.
“Ölülerini gömmeyi bilen” üniversiteliler yetiştirecekler.
Mezarcılarla imamlar, entelektüel hayatımızın doruklarına yerleşecekler.
AKP’nin “devrimci vizyonu” bu işte.
Bu yoldan gidilebilecek bir yer var mı?
Yok.
Daha fazla korku, daha fazla şiddet.
Bu iktidarın yürüyebileceği yolun başka bir güzergahı yok.
Düşünün ki bu iktidar “çocuklar ölmesin” diyen televizyon programcılarını “vatan hainliğiyle” suçlayabilecek kadar gözünü karartmış vaziyette.
Zavallı televizyon programcısı, “yanlışlık oldu ben devletimi severim” türünden bir şeyler söylemek zorunda kaldı.
Bu nasıl bir devlettir ki “çocuklar ölmesin” demek bu devletin düşmanı olmak anlamına geliyor?
Çocuk düşmanı devlet olabilir mi?
“Çocukları öldürelim” diyen bir çarpıklığın “vatan sevgisi” olarak değerlendirilebileceği bir “vatan” olabilir mi?
Ülkeyi çocuk mezarlığına çevirmeyi vatanseverlik olarak sunan akıl, nasıl bir akıldır?
Bu, akıl değil akılsızlık.
Bir çıldırma hali.
Sadece korkutmayı amaçlıyorlar.
Öldürüyorlar, yargılıyorlar, hapislere atıyorlar.
Hatta yargılamıyorlar bile…
Van’da olduğu gibi 12 kişinin kafasına yakın mesafeden kurşunu sıkıyorlar.
Cumhurbaşkanı da “bizde idam yok” diye övünüyor.
Çok sevdiğim bir dostumun söylediği gibi, “burada idam yok ama infaz var.”
Çatır çatır öldürüyorlar insanları.
Bebekleri vuruyorlar, dahası var mı?
Bu ölümlere karşı çıkanları da cumhurbaşkanı “aydın müsveddesi” olarak ilan ediyor.
Bırakın aydın olmayı, adam olmak bile insanların ölümüne karşı çıkmayı gerektirir ama ben daha başka bir soru sormak istiyorum ülkeyi yöneten zevata.
Cumhurbaşkanının “aydın müsveddeleri” demesi bu kadar doğalsa, onların da ona “cumhurbaşkanı müseveddesi” demesi o kadar doğal mı?
Böyle konuşmak doğal değilse cumhurbaşkanı neden böyle konuşuyor?
Tabii cumurbaşkanı böyle konuşunca “havuz medyası” da geri kalmıyor, 28 Şubat’ın “andıçlarının” AKP versiyonunu izliyoruz.
Akademisyenler “hain” ilan ediliyor manşetlerden.
Zaten AKP’li olmayan, “ne yapıyorsunuz” diyen, “insanları öldürmeyin” diyen, “cumhurbaşkanı yetkilerini aşmasın, anayasal sınırlarına çekilsin” diyen, “dışpolitikada çamura saplandınız kendinize bir çeki düzen verin” diyen herkes hain onlara göre.
Hainliğin cezası da belli.
Bunlar bu akılla bu ülkeyi yönetemezler.
“İnsanları öldürmeyin” diyen binden fazla akademisyenini “cahillikle, hainlikle” suçlayıp da ayakta kalan ne bir devlet, ne bir millet vardır tarihte.
Milletler, cumhurbaşkanlarıyla değil aydınlarıyla gelişirler.
Hitler Einstein’la yarışsa her seçimde onu yenerdi ama bugün Almanların yüzakı Hitler değil Einstein’dır.
Çetin Altan’ın hep söylediği gibi, “önemlilerin değersiz, değerlilerin önemsiz” olduğu ülkeler bellerini düzeltemezler.
Kendi “değerlilerini” aşağılayan toplumlar salah bulmaz.
Cinayetlere tapınan, öldürmeyi kutsayan, “öldürmeyin” diyenleri hain ilan eden, aydınlarını küçümseyen bir iktidarın ayakta kalabildiğini hiç görmedim.
Türkiye’yi yönetemeyen, öldürmekten ve korkutmaktan başka yönetim biçimi bilmeyen bu iktidar yıkılacak.
Önemli olan, Türkiye’yi de kendileriyle birlikte çökertmelerine engel olmak.
Bunun için de hukuktan ve mücadeleden hiç vazgeçmeden kararlı durmak gerekiyor… Her şeyi, hapishaneyi de göze alarak.
Bu ülkenin aydınlarını hapse atarlarsa, onlar içerde kitap okur.
Bunları içeri atarlarsa, bunlar ne yapar?
Hapishane parmaklıklarına konan kuşları korkuturlar, ne yapacaklar…