Tarihsel süreç içinde paralel olarak değişen, birbirini değiştiren veya değişmek zorunda kalan Piere Bourdie tarafından da habitus olarak tanımlanan ve açıklanan içselleştirilmiş eğilimler; kültürel, sosyal ve ekonomik temelde şiddet kendini yeniden “şekillendiren” toplumsal yasalara göre form değiştirmiştir. Kelime anlamı olarak “günümüzün” evrensel durumunu baskın şekilde taşıyan, içinde barındıran, Fransızcada “rıza göstermesi için birine baskı uygulamak” anlamı temel alınabilir. Çünkü kaba kuvvet şiddeti tam anlamıyla karşılamamaktadır. Bu durumda kültürel habitusu elinde bulunduran tahakküm sınıfının son yüz yılın “evrensel hukuk gölgesi altında” tahakküm altında olan sınıfa doğrudan fiziksel-kaba kuvvet uygulayamamıştır. Doğrudan veya kısmen dolaylı olarak şiddetti, kalıplar içinde saklayarak tahakküm diline yeni bir işlev kazandırıp, onu “sembolik” boyuta indirgeyip kullanılması kolaylaşmış ve “yasal” boyutta kendi hegemonyasına teatral bir işlev kazandırmıştır.
Şiddetin maddi ve manevi boyutu düşünüldüğünde, en genel tanım olarak Yves Micaud tarafından yapılan, şiddetin “bir karşılıklı ilişkiler ortamında taraflardan birinin veya birkaçının bedensel bütünlüğüne veya törel( ahlaki, moral, manevi) bütünlüğüne veya mallarına veya simgesel veya kültürel değerlerine, oranı ne olursa olsun zarar verecek şekilde davranması” olduğunu söyler (Micaud 1991: 11).
Kaba kuvvet olmadan özgür olarak tanımladığımız insan iradesinin kendiliğinden veya doğrudan manipüle edilişini Pierre Bourdieu şu sözlerle ifade etmektedir: “sembolik şiddet doğrudan vücuda, büyüymüşçesine hiçbir fiziksel belirgin zorlama olmaksızın kazınan bir güç şeklidir. Ancak bu büyünün işlemesinin tek nedeni vücudun en derin katmanlarına kazınan yasaları harekete geçirmesidir.” Şiddetin yazılı ve sözlü yasalarla sembolik bir kalıba dönüşebildiği gibi söylemsel olarak da içine saklanabildiği kendini deforme edebildiği bir yöntem geliştirmiştir. “Normal şartlarda” diyebildiğimiz zamanlarda kelimelerin ve cümlelerin birer kibarlık ve iyi niyet göstergesi olduğu gibi kişinin karşısındakini ve yasaları göze alarak meramını dile getirirken kullandığı aynı kelimelerin titiz bir kalıp içinde şiddet eğilimli veya tehditkar olabileceği pekala mümkündür.
“Funy game” filminde Peter ve paul karakterlerinin yumurta istemek için kapıyı çaldıklarında geçen ilk diyaloglarda, kafamızdaki “beyaz giyinmiş iyi” imajı verilmiş, kibarlığı ve centilmenliğiyle bu imaj meşru kılınmıştır. Ancak daha sonra yönetmenin tarafımızı seçtirdikten sonra beyefendi bir şekilde aileye ve seyirciye beyefendice işkence etmeye başlaması bize beyaz giyen adamların da “kötü” olabileceği gerçeği dank etmiştir. Paul ve Peter daha sonra silah olarak sayılacak bıçak, çatal vs maddeleri ortadan kaldırır. Ellerinde kurbanlarına ve seyirciye işkence edecek sadece tek bir silah kalmıştır: kelimeler… naif ve yumuşak kelimelerin ardına saklanmış, niyetlerin pek de anlamadığımız türden olmayıp bizi doğrudan veya kısmen dolaylı olarak tahakküm altına sokan kelimeler. İtiraz edildiğinde simgesel olanın arkasına sığınmış, saklanmış kaba-fiziki şiddetin sürpriz yapması an meselesidir.
Bourdieu’ya göre, kalıp-sözün muhtelif italiklemelerle anlamlandırlışı, katılımcılar üzerinde bir manipülasyon ve görünmez bir şiddet mekanizmasını devreye sokar: “ ‘Teşekkür ederim’ sözü, ‘Size teşekkür ediyorum, çok memnun oldum, söylediklerinizi
memnuniyetle karşılıyorum’ anlamına gelebilir. Ama bir de sözü kesmekle eşanlamlı olan teşekkür etme tarzı vardır: o durumda ‘teşekkür ederim’ demek şu anlama gelir: ‘Tamam, yeter. Sonraki konuşmacıya geçelim.” Burada bilinen kibar terimlerle diğeri üstündeki hakimiyet göz önüne alındığında ailedeki “baba yasalarının,” okuldaki alfa arkadaşlarının, köşe başındaki polisin, meclisteki baskın grubun elindeki legal veya illegal kaynaklarla diğerleri üzerinde canı istediğinde görünen istemediğinde görünmeyen bir şiddetle baskı kuruduğu, kurabileceği açıktır.
Çeşitli örneklerle yukarıda açıklamaya çalıştığım simgesel şiddetin kaba şiddetten daha yoğun ve etki alanının geniş olduğu görülmektedir. “Devletin ve Tanrının gücü her şeye kadirdir” mesajları, haberimiz olmadan yatak odalarımızın ve üstündeki lekelerin çekilmiş kareleri, “böyle yaparsanız mutlu, bu şekilde yaşarsanız korkunun peşinizi bırakmayacağını” içeren dizi ve filmler, telefon dinlemeleri, kamera kayıtları, bir kadının sokak ortasında tecavüze uğramasını flaş oklarla gösteren haberler, manzarası en güzel dağıntepesine inşa edilmiş kalekollar, insansız hava uçakları, hastalıktan değil öfkeden-nefretle gıcırdayan dişler vs hepsi simgesel şiddetin her yerde uygulandığının bariz kanıtlarıdır.
Nihayetinde kapının gıcırtısından mı ya da arkasındaki şeyden mi daha çok korktuğumuzu bilmemiz gerekir. Yine de mümkün olduğunca az sayıda cesaret kırıntısı dökerek ve farkındalıkla manipüle olmamaya çalışmak, gerçeğe bir delinin yaklaştığı kadar yaklaşmamızı sağlayacaktır.
Murat DURAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder