30 Ocak 2014 Perşembe

Mahsum Teyfur/ ARZULANAN DÜNYA

İnsanlar, yaşamı daha da anlamlı kılmak için, deyimi yerindeyse kırk takla atar dururlar. Daha güzel bir yaşam için, daha iyi bir toplum için insanların her zaman bunların peşlerinden gittikleri aşikardır.

Hayata anlam katmak bir arayıştır insan için; şiir yazmak, kitap okumak, resim yapmak an gelir mutluluktur. Son yıllarda eksikliğini çok fazla hissetik mutluluğun, hayat sanki mutsuzluluğu dayatıyordu. Yaptığın ve uğraştığın hiçbir şeyin geleceği yoktu sanki; gireceğin sınavlar, uğrunda emek harcadığın mesleğin her biri sana haz verip mutluluk getirirken son yıllarda tam tersi etki yarattı. Ne kadar da çalışsan sınavlara bir anlamı kalmadı, çünkü kazanacak kişiler önceden belli. İş hayatında yükselmek için <emek> gibi kutsal bir kavram anlam ifade etmiyor. Kafa kol ilişkileri yükselmen için yeterli. Eskiden sınavlara girecek kişi sayısı belliydi, şimdi ise yerleşecek olan kişilerin listesi belli.

Eleştirel olmak hayata karşı, sorgulamak, varlığı bazen kabullenmek bazen de inkar etmek... Bu değil mi insanı insan yapan? Medeniyeti bir üst noktaya taşıyan, hayata farklı açıdan bakıp farklı şekilde yorumlamak değil mi? Çocukluğumuzdan beri toplumun dayattığı doğrularla yaşadık. Toplum için günah sayılan bizim için de günahtı. Toplumun yanlış gördüğü yanlış, doğru gördüğüyse doğruydu. Kaldıramadık başımızı yanlışlardan; ayıp olurdu, saygısızlık olur hatta belki günah sayılırdı. Tanrı’nın ayıp görmediğini toplum ayıp görüyordu bazı zamanlar.

Toplumun bize dayattığı kişilikle yaşadık, eleştiremedik, farklı bakamadık hayata, bize dayatılan evlilikleri yaşadık. Hiçbir zaman kendi arzularımızı yaşayamadık. Deniz kenarında tutamadık kız arkadaşımızın elini, öpüşemedik hiçbir zaman. Ayıptı, günahtı… Uzun yıllardır acısını yaşadığımız sorunlar bunlar değil mi? Bu güzelim dünyayı yaşayamadık hiçbir zaman, anlayamadık birbirimizi, oturup konuşarak çözemedik sorunlarımızı. Konuşarak çözebilseydik sorunlarımızı Uluderede 34 insanımızı kaybetmezdik,annelerin gözyaşları yağmur olup mezar taşlarına akmazdı,toprağa karışmazdı annelerin yüreğinden akan göz yaşları. Zor olanı seçtik her zaman. Baskıyla, şiddetle, nefretle kabullendirmeye çalıştık fikirlerimizi. Farklı düşünceleri tehdit olarak gördük, bir tehlike olarak algıladık. Oysa farklılıklar zenginlikti.

Yeni bir dünya istiyoruz, yarınları güzel olan. Öyle bir dünya ki, rengarenk; içerisinde hem siyahı hem de beyazı barındıran. İnsanın daha güzel ve onurlu yaşaması için her şey eksiksiz sunuldu ve insanoğlunun yapması gereken tek şey düşünmekti. Güzel gördüğü şeyi güzel düşünmek ve yaşamaktı. Savaşların olmadığı, özgür düşüncenin hakim olduğu, gerçek anlamıyla sosyal adaletin olduğu, doğanın tahrip edilmediği, ne pahasına olursa olsun insanların, çocukların ölmediği, annelerin gözyaşı dökmediği bir dünyayı düşlemekti.

Ölümü yüksek bir yere koy Tanrım, insanlar yetişmesin!

                                                   Mahsum Teyfur

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder