İnsanoğlu doğumuyla beraber yaşamını sürdürdüğü, hayatını idame ettiği, içerisinde yaşadığı toplumu, ailesini ve çevresini kabullenip, yaşadığı topluma uyum sağlamaktadır. Bu bir alışkanlık olsa gerek. Bediüzzaman Said Kurd-i, bir kitabında ‘’insanı yaşadığı çevreden başka bir çevreye götürseniz, mesela gözlerini bağlayıp bir adaya bıraksanız, o insan çevresini ve kendisini sorgulamaya başlar; burası neresi, ben nereden geldim’’ diye.
Üniversite hayatımın en önemli ve zorlu bu son bölümünde, kendimi bir adada yalnız olarak hissediyorum. Tüm öğrenciler bu final sınavları zamanında mezun olmak telaşı içinde ders çalışırlarken, ben de masamın başına oturup yarın ki sınava hazırlanma girişiminde bulundum. Bir anda, mezun olduktan sonra ne yapmam gerektiğini sorgulama gereği duydum. Hayattan ekonomik anlamda bir beklentim yok. Kendime olan özgüvenimden kaynaklanıyor sanırım. Fakat içerisinde bulunduğum coğrafya ve beni yakından ilgilendiren bölgelerin siyasi, sosyolojik, psikolojik ve ekonomik durumları benim üzerimde olumsuz bir etki yaratıyordu.
Ortadoğu geldi aklıma birden… Savaşların hiç bitmediği, ölümlerin olduğu, yaşamların öldüğü, tüm emperyalist güçlerin hayat bulduğu Ortadoğu… Ortadoğu uzun yıllar çeşitli kavimlere ev sahipliği yapmış ve üzerinde birçok medeniyeti barındırmıştır. Burası çok dinli bir merkez halindedir. Müslümanlığın burada doğması ve bu coğrafyada yayılmaya başlaması açısından önemli bir yere sahiptir. Emperyalist güçler, Müslümanlar arasına nifak sokarak <dini görünümlü> bir iç savaş ve kriz ortamı yaratmış bulunmaktadır. Bu güçler Ortadoğu’da halkları farklı gruplara ayrıştırıp kendi tekeline ve hizmetine sokmaktadır. Emperyalizmin Ortadoğu’da körüklediği mezhep savaşları halkları ayrıştırıp kutuplaşmalarına sebep olmaktadır. Maalesef günümüzdeki Müslümanlar, bunu bir din savaşı olarak görmektedirler. Oysa bu <din görünümlü> bir rant savaşıdır. Emperyalizm için Ortadoğu vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Ortadoğu’nun jeopolitik, jeostratejik konumu, zengin petrol kaynakları, bu topraklarda dünya üzerindeki petrol rezervlerinin büyük bir kısmının bulunması bu güçler için hayati önem taşımaktadır. Petrolün yanı sıra Ortadoğu’da bu güçlerin kendi elleriyle yarattıkları savaşlarla, bölgede kendilerine silah ticareti rantı da sağlamışlardır. Emperyalist güçler, Pazar alanını genişletmek adına zayıf düşmüş Ortadoğu halkı üzerinde, zamanında Mısır’daki Firavunların kullandığı böl-parçala-yönet politikasını uygulamaktadırlar. Şüphesiz ki bu siyasi ve ekonomik politikalar sonucu Ortadoğu halkı çok büyük zararlar görmektedir. Bu güçler tarafından yaratılan çirkin savaşlar sonucunda milyonlarca insan ölmekte, milyonlarca kadın dul kalmakta ve eğitimden, sağlıktan, edebiyattan, bilimden, sanattan uzak yeni nesiller yetişmektedir. Ortadoğu halkının kendi iradesiyle değişmeye ve dönüşmeye ihtiyacı olduğu şüphesiz bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki İslam dini, uğruna <sözde> yapılan savaşları uygun görmemekte ve ayrıştırmayı değil bütünleştirmeyi emretmektedir. İslam dinine baktığımızda kardeşkanının akıtılmasını haram kılmakta; dini, menfi ilişkilerden uzak tutup objektif yaklaşıldığında görülür ki, İslamiyet ölmeyi ve öldürmeyi değil yaşamayı emretmektedir.
Yarın ki Tarih Ekonomisi sınavıma çalışmadan önce ‘’keşke İktisat bölümünde okumasaydım’’ diye geçirdim içimden. O zaman belki, Ortadoğu’daki savaşları, ölümleri ve iğrenç ekonomik politikaları düşünmek yerine Ortadoğu’nun edebiyatını, sanatını, tarihini, güzelliklerini düşünür ve yaşardım. Kim bilir belki Nil nehrine, Mısır piramitlerine ve tarihin en derinliklerine yolculuk yapardım. Ya da yalnız kaldığım adada Amin Maalouf’un Semerkant’ını okurdum.
Bazen alışkanlıklardan sıyrılıp yalnız kalmalı bir adada.
Savaşların olmadığı, ölümün öldüğü bir dünya umuduyla…
Mahsum TEYFUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder